Liberalizmle muhafazakârlık flörtünün ortasındaki kadınlar - Yelda Yücel

Dini yaşam biçiminin ya da başka her türlü muhafazakârlığın arttığı durumda bekâret kontrollerinin, önceden ayarlanmış küçük yaştaki evliliklerin, dayak ve şiddetin, tek başına yaşayan kadınlara yönelik "mahalle baskısr'nın meşrulaştığı görülüyor.

Türkiye, 2000'li yılların başına kadar sıkı neoli-beral ekonomik program yerine zaman zaman popülist yanları ağır basan kendine has bir politika bileşimini uyguladı. 90'lar boyunca dünyada iş yapma biçimleri değişirken, Türkiye'de örneğin fi-nansal sektörde bu yönelimlerle uyuşmayan tarzda eski usuller uygulanıyor; kamu sektöründe harcamalar frenlenemiyor; özelleştirmeler konusunda ayak direniyor ve bütün bunlarla birlikte yabancı yatırımcıların kendilerini güvencede hissedeceği hukuki ve ekonomik altyapı bir türlü oluşturulamıyordu.

Bu sistem daha fazla sürdürülemeyip 2001 krizi ile çöktüğünde iktidarı devralan AKP küresel kapitalizmin gereklerini yerine getirme vazifesini de böylelikle üstlenmiş oldu. 2002'den sonra bankacılık ve mali sektörde yoğun bir reform ve dönüşüm süreci başlatıldı. Özelleştirmeler önceki dönemde olmadığı kadar yüksek boyutlara ulaştı; tahkim yasası gibi yabancı yatırımcıların lehine kararlara bu dönemde imza atıldı. Gerçekten de, siyasal islamın İran örneğinde olduğu gibi Amerikan politikalarına, Batı merkezli kalkınma perspektifine ve neo-liberalizme karşı bir duruş olduğu durumun tersine, Türkiye'de AKP siyaseti bizzat neoliberal politikaların taşıyıcısı olma ve bünyesinde barındırdığı muhafazakârlık sayesinde neoliberal ajandanın yol açtığı huzursuzluğu katlanılır kılmaya hizmet etti. Neo-liberalizm bugün gelir dağılımı bozukluğu, istihdamın gerilemesi, çalışan kesimin önemli bir bölümünün dahi minimum ihtiyaçlarını karşılayamadığı açlık ve yoksulluk sorunu, çevre yıkımı ve ırkçılık gibi pek çok sorunun müsebbibi olurken, onun Türkiye'de büyük bir direnişle karşılaşmamasını AKP'nin itidale, kanaat ve itaat etmeye davet eden muhafazakârlığına ve cemaat/dayanış ma ağlarını beslemesine borçlu.

NEO-LİBERALİZM VE MUHAFAZAKÂRLIK

Emek ve üretim maliyetlerinin düşürülmesi, küresel ticaretin sürmesine hizmet ettiği ölçüde kapitalizmin siyasal islamla ya da herhangi bir muhafazakar duruşla sorunu olmaz. Hatta, Türkiye örneğinde olduğu gibi, bu tip ittifaklardan kimi zaman her iki tarafı da memnun edecek sonuçlar çıkabilir. Örneğin, Türkiye'de son altı yıldır uygulanan ekonomi politikaları muhafazakâr kesimleri ve küçük işletmeleri görünür hale getirirken, bu kesimler muhafazakârlıkları nı gündelik yaşama ve iş yapma biçimlerine daha rahat yansıtır oldular. Küresel kapitalizmle bütünleşmenin sekülerleşmeyi arttıracağı ve geleneksel kodları çözeceği iddiasının her zaman doğru olmayabileceğ ine bir örnek, Anadolu'da ticari etkinliğin önemli merkezlerinden Kayseri'de yaşananlardır[ 1]. Bugün AKP hükümeti, kendine oy veren muhafazakar tabanın talepleriyle uyumlu bir şekilde, küçük ölçekli işletmelerin büyümesini destekler, onları küresel ölçekte etlen hale getirecek koşulları oluşturmaya çalışırken, bunun en çabuk yolu olarak, emek maliyetlerini düşürmeye yarayacak stratejileri tercih ediyor, bu bağlamda, kayıt-dışı sigortasız işçi çalıştırılmasına göz yumuyor. Bu tutumun en net görülebildiği yerlerden biri, tüccar ve sanayici kesimdeki zenginleşmeyle birlikte islamcı yükselişin de hissedildiği Kayseri. İşe alımlarda dini cemaatlerin ya da partinin etkisi, par-tonlar eliyle dini motifli kitapların dağıtılması, sanayi bölgelerinde partonlarında katıldığı toplu namazlar gibi pratikler iş dünyasında gündelik hale gelirken, esnek çalışma, enformel sektörde iş güvencelerinin ve sosyal hakların aşınması -kayda değer bir tepkiyle karşılaşmadan- bu sürece eşlik edebiliyor. Oldukça çarpıcı benzer bir durum da Hak-İş'in dört yılda yüzde 81 üye artışı sağlayarak KESK ve DİSK'i geride bırakmasında görülebilir[2] . Dolayısıyla, örgütlü bir muhafazakâr ekonominin yükseldiği aşikâr.

Neo-liberalizm ve muhafazakârlık ekseninde kadınların durumunu tek bir resimde ortaya koymak ise kolay değil. Neoliberal politikaların ve muhafazakârlığın yükselişinin hiç kuşkusuz, farklı kadın kesimleri için farklı sonuçları var. Özellikle neoliberal iktisat politikaları düşünüldüğünde, şimdiye dek uygulanan haliyle ve bundan sonraki olası uygulamalarıyla kadınların önemli bir kısmının hayatının olumsuz etkileneceğini söyleyebilsek de, kadınlar arasında sınırlı bir kesime de toplumsal ve iktisadi hayata katılım açısından belirli olanakların sunulacağını öngörebiliriz. Önce son 6 yılda kadınlar açısından olumsuz yönde nelerin değiştiğine bakacak olursak, ilk bakışta çalışan kadınlar için hemen şunları söyleyebiliriz. Bugünkü büyüme stratejisinin istihdam yaratmada yetersiz kaldığı konusunda hemen herkes hemfikir. İşsizlik verilerindeki kötüleşmeden kadınların erkeklere göre daha fazla pay aldığı da başta hükümet yetkilileri olmak üzere herkesin malumu. Bir kez daha tekrar etmekte yarar var: 2007'nin dördüncü çeyreğinde, işsizlik oranı erkeklerde yüzde 9.9, kadınlarda yüzde 10.7. Tarım dışı işsizlik kadınlar arasında yüzde 17.5 gibi oldukça yüksek bir oran. Dördüncü çeyrekte , toplam istihdam 368 bin kişi azalırken, bu daralma tamamen tarım sektöründeki 349 bin kişilik azalmadan kaynaklanmış. Ancak, tarım sektöründe kadın istihdamı azalışı erkeklerden daha hızlı olmuş (kadınlarda 209 bin, erkeklerde 141 bin azalma).

KADIN İŞSİZLİĞİ

Ücretsiz aile işçisi olarak yer alan kadınların tarımdaki çözülme sonrasında yeni iş bulamadığını en açık gösteren gelişmelerden biri, tarım dışı sektörlerde erkek istihdamının çok sınırlı da olsa artmasına karşılık, kadınların bu sektörlerde istihdamının azalmaya devam etmesi. Yani, kadınlara şehirlerde de iş yok. Kadınlar iş arama ümidini kaybedip ev kadını olmaya razı oluyorlar. 24.5 milyon çalışabilir yaştaki kadının 19 milyonu işgücüne katılmıyor; bunun 12 milyonu ise kayıtlarda ev kadını olarak yer alıyor. Hemen hemen sadece çalışanlar üzerinden tanımlanan sosyal politikaların evde çalıştığı için görmezden geldiği bu 12 milyon kadın için "ev kadını" olmanın ağır sonuçları var.

Kadın istihdamının azalmasının arkasındaki tarım sektöründe yaşanan hızlı çözülme, tekstil ve giyim eşyası sektörlerindeki daralma, kamu sektörünün küçülmesi gibi nedenler, son altı yılda Türkiye'nin geçirdiği neoliberal ekonomik dönüşümün sonuçları. Peki, şu anda Türkiye'de kadınların istihdamının artabilmesi için hükümetin bir elle tutulur bir planı olduğundan söz edebilir miyiz? Kesinlikle hayır. Kamuoyunda ara ara gündeme gelen ve istihdamın arttırılması için teşvik ve önlemleri içereceği söylenen meşhur istihdam paketinde bile en son, kadın istihdam eden işyerlerine hükümet tarafından 5 yıl süreyle SSK primi desteği verilmesi düzenlemesinin iptal edildiği söyleniyor. Buna karşılık, resmi makamlar tarafından en çok dillendirilen çözümler, esnek çalışma ve kadın girişimciliğinin arttırılması şeklinde karşımıza çıkıyor. Esnek çalışma alanları, bugün tanımlanmadığı ve uygulandığı şekliyle sosyal güvencelerin düşük olduğu ya da hiç olmadığı iş alanlarına tekabül ediyor ki, bu da hükümetin -kadınlara pozitif ayrımcılık uygulamak yerine- topyekûn emek maliyetlerinin düşürülmesi yoluyla istihdam artışı hedefi ile uyumlu bir öneri. Diğer konunun -kadın girişimciliğinin arttırılmasının- Türkiye için oldukça lüks bir hedef olduğunu söyleyip geçeceğim. Zira, kadınların girişimci olabilmesi en başta sermaye sahibi olmalarına, daha sonra yakın çevrelerinden gelebilecek cinsiyetçi baskıları aşmalarına; daha da önemlisi, girişimciliğin çok özel yetenekler gerektirmesi nedeniyle (eğer bu yeteneklere doğuştan sahip değillerse!) özel eğitimlerle bunu takviye etmelerine, yani, bugünün ekonomik dünyasında hareket edebilecek donanıma sahip olmalarına bağlı.

Diğer yandan, önümüzdeki günlerde yasalaşması planan yeni sosyal güvenlik yasa tasarısı da kayıtlı, çalışan ve prim ödeyebilen kesimler üzerinden tasarlandığı için, kadın nüfusunun önemli bir bölümünü -başta ev kadınları olmak üzere, kayıtsız, tarımda, genelevde, ev hizmetinde çalışan kadınları- sosyal güvenliğin dışında bırakıyor.Bundan başka, sosyal güvenlik sisteminin farklı kadınlar için olası farklı sonuçları tartışılmalı. Şemsa Özar'm[3] bu konudaki kapsamlı çalışmasında vurgulanan bu nokta çok önemli çünkü öğrendiğimiz kadarıyla sosyal güvenlik sistemi kapsamı içindeki kadınlar arasında da (örneğin genelevde çalışan kadınlara diğer işçi kadınlar gibi uzun yıllar çalışma ve prim ödeme yükümlülüğü getirilmesinde olduğu gibi) emeklilik şansı çok düşük olanlar var.

Kadınların hem sosyal güvenlik dışına itilmesi, hem de yakınlarının haklarının törpülenmesi ev içinde kadınların üstelenmek zorunda kaldığı bakım ve üretim yükünü kaçınılmaz olarak arttıracaktır. Ne var ki, bu sonuçların, AKP'nin kadının öncelikli yerinin evi, vazifesinin ise annelik olduğu şeklindeki muhafazakâr söylemiyle son derece uyumlu ve tutarlı olduğunu söylememiz gerekiyor. Bu açıdan, ne kadın istihdamının azalması, ne de sosyal güvencelerinin aşınması AKP hükümetinin öncelikli sorunlarını oluşturmadığı gibi, AKP politikaları aile merkezli muhafazakârlığı pekiştirmeye de hizmet ediyor. İş yasası ve sosyal güvenlik yasa tasarılarının alt metninde, kadın ve erkek arasında varolan eşitsizliklerin korunduğu, kadının erkeğe bağımlı kılındığı ve bakıma muhtaç görüldüğü anlayışı okumak mümkün. Bu karamsar tablodan küreselleşen Türkiye'de AKP iktidarının kadınları topyekûn eve göndermeye çalıştığı sonucu çıkmamalı.

'MAHALLE BASKISI'

AKP üzerindeki bir baskı, bir nevi çelişki de denebilir, kendi uyguladığı neoliberal projenin özelikle bazı alanlarda (örneğin, serbest bölgelerde, sosyal güvencesiz işlerde, esnek çalışmanın yaygın olduğu sektörlerde, vs.) kadınların emeğine ihtiyaç duyması. Bu nedenle, önümüzdeki dönem belli sektörlerde kadın istihdamında artış görmek şaşırtıcı olmamalı. Sadece işgücü olarak değil, yoksullukla mücadelenin ve sosyal yardımların etlen dağılımının öznesi olarak, ya da son zamanların gözde iş kurma sihirbazı mikro kredilerin "müşterisi" olarak kadınlar ekonomik hayatın içine hızla çekiliyorlar. Sonuç olarak, bütün bu gelişmelerin kadınların yaşamında nasıl değişimlere yol açacağını önceden kestirmek zor. Kadınları homojen bir grup gibi görmekten ziyade, belki de sürece hangi kadınların yaşamında neler değişiyor diye bakacağız önümüzdeki dönem.

Toplumsal dokuda muhafazakârlığın artışının kadınların emeği ve bedeni üzerinde baskıların kat-merlenmesi tehlikesini barındırdığını es geçemeyiz. Dini yaşam biçiminin ya da başka her türlü muhafazakârlığın arttığı durumda bekâret kontrollerinin, önceden ayarlanmış küçük yaşta evliliklerin, dayak ve şiddetin, tek başına yaşayan kadınlara yönelik "mahalle baskısı" nın meşrulaşabildiğ i görülüyor.

Kız çocuklarının okula gitmesinin engellendiğini, kadınların sevdikleriyle birlikte olmasını bırakın, kadın erkek birlikte dolaşmanın ölüm fermanı haline gelebildiğini, kadınlar üzerinde "edep" ve namus" baskılarının artabildiğini de biliyoruz. Bu baskıların önümüzdeki dönemde ne kadar güçleneceği veya zayıflayacağı yine kadınların bitmek tükenmez direnişinin sonucu olacak.

[1] A. Ekber Doğan, "Mekân Üretimi ve Gündelik Hayatın Birikim ve Emek Süreçleriyle İlişkisine Kayseri'den Bakmak", Praksis, 16, Güz, 2006.

[2]Koray Çalışkan'ın Express dergisinde yer alan söyleşisinden, Express Ocak, 2008.

[3] Kadın Emeği ve İstihdamı Girişimi yayını olarak ilerde çıkacak olan taslak rapor (Şubat 2008).

0 yorum ---- Liberalizmle muhafazakârlık flörtünün ortasındaki kadınlar - Yelda Yücel

Etkinliklere katılmak için aşağıdaki boş kutuya varsa görüşünüzle birlikte Ad-Soyad ve Mesleğinizi belirtmeniz yeterlidir.

  Şemsiye! Şemsiye!

8 Mart Yaklaşıyor!

2011 Kadınlara Sosyal Güvence Copyleft