Neoliberalizm kadın emeğine yaslanıyor- Melda Yaman Öztürk ile söyleşi

Ondokuz Mayıs Üniversitesi’nden Melda Yaman Öztürk ile neoliberalizmin kadın emeği üzerindeki etkilerini konuştuk. Öztürk’e esnek çalışmayı, isteğe bağlı sigortayı, aile sigortasını, aile içi şiddeti ve sosyal güvence talebini sorduk. Öztürk: “Neoliberalizm de kapitalizm gibi cinsiyetçidir.”

Kapitalizm ve onun bu döneme özgü karakteristiğini oluşturan neoliberalizmin kadın emeği üzerinde nasıl etkileri var? Neoliberalizmi erkek egemenliğinden ayırarak düşünmek mümkün mü? Birbirinin bütünleyeni mi?

Kapitalizm oraya çıktığı günden bu yana kadın emeğine yaslanarak varlığını sürdürmektedir. Erkeklerin kadınların bedenini ve emeğini denetlemesine olanak veren ilişkiler bütünü olarak ataerkil sistem, kapitalist üretim biçimi ve kapitalist toplumsal ilişkilere yeniden üretim sürecinde çeşitli olanaklar yaratmaktadır.

İlk bakışta kapitalist üretim biçiminin soyut dinamiklerinin işleyişinin emekçinin cinsiyetinden bağımsız olduğu yanılsaması uyanabilir. Oysa ki kadın emeği hem ev içinde bakım hizmetlerinin üretiminde hem de ücretli emek olarak kapitalist toplumun önemli bir bileşenidir. Bir kere bakım emeği “kadın emeği” olagelmiştir. Neslin üretimi demek olan çocukların bakımı ile yaşlı ve hastaların bakımı kadınlara yüklenmiştir. Ayrıca kadınlar (erkek) emekçiyi günlük beslenme, temizlik, ilgi ve şevkat gereksinimlerini karşılayarak ertesi güne hazırlar. Bu bakımdan kapitalist üretimin bekası bakımından da önemli bir işlev yerine getirirler.

İkinci olarak kadınlar emek piyasasının da bir parçasını oluştururlar. Sermayenin ihtiyaçları uyarınca kadınlar emek piyasasına çekilip itilmektedir. Kadın emeği erkeklere kıyasla daha ucuzdur. Güney Asya ülkelerinin hızlı “kalkınması” bu bağlamda ucuz ve “becerikli” genç kadınların emeğiyle gerçekleşmiştir. Kadınlar ayrıca olumsuz şartlarda da çalıştırılabilmektedir. Çünkü ücretli iş “erkek işi” olarak görüldüğünden, kadınların ücreti aile bütçesine katkı olarak kabul edilmektedir. Ayrıca, kadınların büyük bir bölümü için ücretli çalışma kocanın ya da aile bireylerinin gelirleri düştüğünde, aile yoksullaştığında son çare olarak belirmektedir. Kadınlar da bu nedenle bu ağır koşullar altında çalışmayı kabul etmek zorunda kalmaktadırlar. Kocaların ve oğulların işten çıkarıldığı kriz koşulları bu duruma en iyi örnektir.

Kamu hizmeti yoksa, kadın emeği var ya
Neoliberal politikalara gelince; bu politikalarla çalışanların üzerindeki yük ağırlaştırılmış, özelleştirmeler hızlanmış, devlet sosyal politikaları ve sosyal harcamaları en aza indirmiş, sağlık ve eğitim gibi temel hizmetler meta karakteri kazanmaya başlamıştır: Bu politikaların sonucu giderek büyüyen işsizlik ve yoksulluk olmuştur. Bu süreç ücretli çalışan kadınlar için hak kayıpları, reel ücretlerin düşmesi, işsizlik doğurmuştur. Ek olarak, esnek ve enformel istihdam son dönemde giderek yaygınlaşmaktadır.

Ayrıca, sosyal güvenlik ve sağlık sisteminde neoliberal yeniden yapılanma kadınların hayatını olumsuz etkilemektedir: Bir yandan kadınların sağlık ve sosyal güvenlik sistemine erişimi güçleşmekte, öbür yandan sosyal politikalar zayıflayıp, kamusal bakım kurumları yetersiz kaldıkça kadınların ev içinde bakım yükü ağırlaşmaktadır. Kadın emeğinin bu boşluğu doldurması beklenmektedir. Örneğin yaşlı bakım kurumlarının çok yetersiz olması hükümet nezdinde bir sorun olarak tarif edilmemekte, aksine güçlü aile yapısına vurgu yapılmaktadır. Aileden kasıt açık ki kadın emeğidir. Bu nedenle denilebilir ki neoliberal politikalar kadın emeğine yaslanarak cinsiyetçi işbölümünü güçlendirmekte, dolayısıyla ataerkil sistemden güç almaktadır. Kapitalizm gibi neoliberal politikalar da cinsiyetçidir.

Esnek çalışma kadınların hayatını kolaylaştırmıyor

Torba yasa ile de artık yasal hale gelen kadınların esnek çalıştırılmasının kadının toplumdaki ikincil pozisyonuyla ilişkisi ne? Bu çalışma biçiminin kadınlar arasında yaygın olmasıyla kadınların “Hiç değilse harçlığımı çıkarırım” düşüncesi arasındaki uyum nereden geliyor sizce?

Torba Yasa ile esnek çalışmanın norm haline getirilmeye çalışıldığı anlaşılmaktadır. Daha önce İş Yasası’na girmiş olan ve kadın istihdamını artırmaya yönelik olduğu söylenen çağrı üzerine çalışmaya evden çalışma ve uzaktan çalışma uygulamaları ilave edilmektedir. Kadınların esnek işler için ideal bir emek havuzu olduğu düşünülmektedir çünkü kadınların tam süreli ve ev dışında çalışması ataerkil iş bölümü ile beraber düşünüldüğünde güçlükler içermektedir. Başlıca engel, kadınlardan beklenen ücretsiz bakım işleridir. Esnek çalışma biçimleri ile kadınların iş hayatına daha fazla yöneleceği ve çalışırken eş olma ve/veya annelik görevini de daha iyi yerine getirecekleri varsayılmaktadır. Bu akıl yürütmesi ataerkil sistem ve sermayenin çıkarlarıyla uyumludur. Dolayısıyla kadınların “hayatını kolaylaştırdığı” iddia edilen esnek çalışma, tersine kadınların ev içindeki yükümlülüklerini muhafaza ederek emek piyasasında ucuza, güvencesiz çalıştırılmasını getirmektedir.

Öte yandan kadınların için uygun bulunan esnek işler, kadınların toplumsal cinsiyet rollerinin uzantısı olarak beliren örgü-dikiş, evde bakım, temizlik gibi işlerde yoğunlaşmıştır. Kadınların bir yandan tenceresini kaynatması, çocukla ilgilenmesi, varsa yaşlı ya da hastanın bakımını gerçekleştirmesi, öbür yandan vakit buldukça işini yapması beklenmektedir. Böylece kadının iş güvencesi ve sosyal güvencesi olmadan, ev işlerini ve bakım hizmetini aksatmadan(!), istihdamını öngörülmektedir.

İsteğe bağlı sigorta düzenlemeleri, afları konusunda ne düşünüyorsunuz? Birçok kadın için bu ciddi anlamda özgürlük hissi yaratıyor. İsteğe bağlı sigorta ve hatta güncel olarak CHP’nin aile sigortası ile ilgili ne düşünüyorsunuz?

Açıkçası isteğe bağlı sigorta ve benzeri uygulamalar ancak geçici çözüm olabilir ve toplumun geneline yayılmadığından ancak belirli bir kesimde kadınları içerecektir. Bu bakımdan kadınları özgürleştirici bir uygulama olarak göremeyiz.

Aile sigortası kadını değil aileyi güçlendirir

Aile sigortası yoksullukla mücadele aracı olarak kurgulanmış bir sistem. Ancak ne var ki kadını değil aileyi güçlendirmeyi hedefliyor. Ailenin gelirinin yükselmesi önemli ancak ailenin temel ihtiyaçlarının /öncelikle eğitim ve sağlık hizmetlerinin (parasız olarak sağlanması, esnek istihdamla mücadele, enformel işlerin önüne geçilmesinin asıl amaçlar olması gerekir. Aileye yapılacak yardımlar ve aile sigortasının kadınları güçlendirmeyeceği açık. Gelir takviyesinin aile içinde erkeğin tasarrufunda olacağı kuşku götürmezken, bu uygulama kadının ücretli bir işe katılmasını engelleyici bir sonuç da doğurabilir üstelik.

1 Mayıs’ın arkasından konuşacak olursak, işçi sendikalarının, kitle örgütlerinin, siyasi partilerin içinde özgün taleplerin yanında bu sene çokça şöyle bir şeyle karşılaştık. Neredeyse her örgütte bir kadın, elinde dövizle “Bedenime dokunma” diyordu. Kadına yönelik şiddet, çalışan kadının da, ücretsiz ev işçisi olarak çalışan kadının da derdi. Bunu nasıl yorumlarsınız? Şiddet mi arttı, kadın hareketi büyük bir yol mu kat etti?

Son dönemde kadına yönelik şiddette kaydedilen can yakıcı artışın iki önemli bileşeni olduğunu düşünüyorum. Bunlardan biri kadına yönelik şiddetin daha görünür olduğudur. Basının ve Tv kanallarının rayting hesaplarını bir yana bırakırsak, esas olarak kadın hareketinin yükselmesi ve kadınların erkek şiddetinin takipçisi olması şiddetin görünür kılınmasını sağlamıştır. Kadın hareketindeki yükselişle birlikte toplumda feminist bilinçte de bir sıçrama kaydedildiği düşüncesindeyim. En azından kentlerde kadınlar erkeklerin ezici tavırlarına ve şiddetine karşı çıkmaktadırlar.

İktidarının çatırdağını gören erkek saldırganlaşıyor
Binlerce yıldır süregiden iktidarlarının ufak da olsa çatırdamasının erkekleri çok rahatsız ettiği söylenebilir. Kabaca söylersem, kadınların eskiye göre daha az “itaatkar” olması, erkek egemenliğine karşı bir tavır olarak algılanmakta ve köşe yazarlarından üniversite “profesörlerine” erkekleri giderek saldırganlaştırmaktadır. Yasaların, yaptırımların, kadınları korumaya yönelik uygulamaların son derece yetersiz olması erkek şiddetini kolaylaştırmaktadır. Erkekler kadına şiddeti bir “hak” olarak gördükleri gibi, cezasız kalacakları güvencesiyle fütusuz davranabilmektedirler. Ne yazık ki bu acı sonuçlar, erkek egemenliğinin ne denli güçlü ve derinde olduğunu gözler önüne sermektedir.

Yoksulluk, kadına dönük şiddeti artırıyor
İkinci olarak, yoksulluğun yaygınlaşması ile sermayenin artan saldırısının da erkeklerin şiddet eğilimini arttırdığı söylenebilir. Erkekler işsizlikle ve yoksullukla baş edemeyince, öfkesini bedenine ve emeğine sahip olduğunu varsaydığı kadınlara kolayca yöneltebilmektedir. Bu durum erkeklerin şiddetini maruz gösterecek bir neden olarak görülmemelidir kesinlikle; tersine ataerkil sistemin erkeklerin kadınların bedenini ve hayatını tahakküm etmesine nasıl olanak sağladığını ortaya koymaktadır.

Aile içi şiddetin ekonomik özgürlüklerle ilişkisi var mı? Araştırmalar ücretli bir işte çalışan ya da sosyal statüsü görece yüksek kadınların da çok yoğun olarak şiddete maruz kaldığını gösteriyor. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?

Erkek şiddeti erkek egemenliğini doğuran ataerkil sistemin en görünür ve en yakıcı sonuçlarından biri. Açıkçası erkek şiddetinin erkeklerin ve kadınların eğitim düzeyiyle ya da toplumsal statüsüyle sanıldığı kadar bağlantılı olmadığını düşünüyorum. Ev içinin yanı sıra, sokakta, iş yerinde, okulda, otobüste, kamu kurumlarında, hatta sendikalarda bile erkek şiddetinin çeşitli biçimlerine maruz kalıyoruz. Ama şu durumu da belirtmek gerekli; kadınlar feminist bilinç edindikçe daha güçlü ve özgüvenli oluyorlar ve şiddete daha güçlü karşı koyabiliyorlar; ve açıkçası eğitimli kadınların feminizmle tanışma şansı daha yüksek.

Sosyal güvence talebi önemli bir feminist mücadele aracı

Her kadına sosyal güvence sağlanması, hem ekonomik anlamda hem de sosyal haklar anlamında erkek egemenliğine karşı bir mücadele yöntemi olarak ele alınabilir mi? Kadınlar için güvence talebi hem ekonomik hem sosyal olarak yaşanılan dışlanma ve ezilmeye karşı önlem olarak dile getirilecek olursa içeriği nasıl olmalı?

Birinci olarak her kadına sosyal güvence sağlanması talebinin en temel hak talebi olduğunu düşünüyorum. Bunun yanı sıra, kadınlara sosyal güvence sağlanmasını, kadınların kocalara ve babalara olan bağımlılığını zayıflatıcı bir etki doğuracağından çok önemli bir feminist mücadele aracı olarak görüyorum. Günümüz ataerkil kapitalist toplumunda kadınlara yüklenen bakım işleri kadınları ücretli işten alıkoyduğu gibi, kadınların sosyal güvenlik sistemine dolaysız erişimlerini de sınırlamaktadır. Böylece kadınlar ücretten mahrum olmalarının yanı sıra, gelecek ücretinden de mahrum bırakılmaktadır.

Kadınlar hem yaşamsal ihtiyaçlarını karşılayan ücret dolayısıyla hem de sağlık hizmetlerine erişim ve emeklilik gibi haklar dolayısıyla kocalara ve babalara bağımlı kılınmaktadır. Öyle ki, evlilik pek çok kadın için tek kurtuluş yolu olmaktadır. Üstelik genç kadınların babaları üzerinden sosyal güvenlik sistemine erişiminde kısıtlar ve katkı payı uygulamaları getirilmesi, bu eğilimi güçlendirmektedir.

Bu gerçekliğe karşı, son dönem düzenlemeler ikili bir eğilim taşımaktadır: Bir yandan sosyal güvenlik sistemine bireysel katkıları artırmayı amaçlayan liberal düzenlemeler söz konusudur; öbür yandan kadınları eve kapatarak, evde çocuk, yaşlı, hasta bakımına hapseden ve aileyi güçlendirmeyi hedefleyen bakım parası gibi nakdi teşvikleri de içeren uygulamalar hayata geçirilmektedir. Bunların yanı sıra kadınlara ev içi “yükümlülükleri” ile ücretli işi uzlaştıran “esnek çalışma” önerilmektedir. Ancak ne var ki esnek çalışma ev içi “yükümlülüklerini” ortadan kaldırmamakta; üstelik bu çifte vardiya kadınlara ne iş güvencesi ne de sosyal güvence getirmektedir.

Sendika.Org - 05 Mayıs 2011

0 yorum ---- Neoliberalizm kadın emeğine yaslanıyor- Melda Yaman Öztürk ile söyleşi

Etkinliklere katılmak için aşağıdaki boş kutuya varsa görüşünüzle birlikte Ad-Soyad ve Mesleğinizi belirtmeniz yeterlidir.

  Şemsiye! Şemsiye!

8 Mart Yaklaşıyor!

2011 Kadınlara Sosyal Güvence Copyleft