Kürtaj hakkını savunma mücadelesi eşitlik ve özgürlük mücadelesidir

AKP iktidarı Türkiye halklarına acı, yoksulluk, ölüm, şiddet ve baskı getirdiği 10 yılını geride bırakırken, bu karanlık tablonun sonuçlarını emekçiler, kadınlar, Kürtler, öğrenciler, Aleviler; toplumun ezilen kesimleri ağır biçimlerde yaşıyor. AKP iktidarı toplumu saflaştırarak birbirine düşmanlaştırırken; yoksul halkı dilencileştirerek, dayandığı gerici-ırkçı tabanın tahayyül dünyasını bile aşan ırkçılık ve gericilikle toplumu kuşatarak iktidarının sürekliliğini sağlamaya çalışırken, direniş, baskının olduğu her yerde olduğu gibi ortaya çıkıyor, uç veriyor. Geçtiğimiz aylarda “kürtaj yasağı” tartışmalarına cevap olarak sözünü sokakta söyleyen kadınların direnişi, AKP’nin doğaya, emeğe ve en temel yaşamsal haklara yönelik saldırısına karşı birleştirici bir mücadele çizgisini açığa çıkardı. Kadınlar eşitlik ve özgürlük mücadelesini her alanda bedenlerini ortaya koyarak büyüteceklerini gösterdiler. Kürtaj yasası hakkında ilk sözü Tayyip Erdoğan söyledi. Her kürtajın bir Uludere olduğunu söyleyen Başbakana, AKP’li bakanlar eşlik etti. Fatma Şahin ise ikiyüzlülüğünü AKP’nin kadın düşmanı söylemini başka bir düzeyden savunarak yine ortaya koydu. AKP’li kadınlar konuşamadı. “Kürtaj haktır Uludere katliamdır, benim bedenim benim kararım” diyen binlerce kadın ise susturulamadı. İşçisinden köylüsüne, öğrencisinden sendikalıya, siyasetçilere kadar AKP’ye ve onun çıkardığı yasalara muhalefet eden herkesi baskı ile sindirmeye çalışan AKP hükümeti bu sefer geri adım atmak zorunda kaldı. Kürtaj’ın yasal süresine dokunamayan AKP, meclis kapanmadan önce “sezaryen yasası”nı çıkartabildi. Ardından “Üreme Sağlığı Hizmetleri Kanun Tasarısı Taslağı”nı Bakanlar Kurulu gündemine taşıdı. Basında yayımlanan “Üreme Sağlığı Hizmetleri Kanun Tasarısı Taslağı” kürtajın fiilen zorlaştırılması gibi kadınların cinselliklerinin, bedenlerinin denetlenmesine dönük birçok adımı barındırmaktadır. Sağlıkta dönüşüm programı ile sağlık ocaklarını kapatan AKP, zaten kadınların üreme sağlığı hizmetlerine erişimini engellemişti. Bu taslak yasa ile üreme sağlığı tamamen ortadan kaldırılıyor yerine kürtajı ve doğum kontrolünü; sağlık personeline görevden çekilme hakkı; kürtaj yaptırmak isteyen çiftlere ikna odaları ve ikna süreleri tanıyarak, istemli düşük ilaçlarının kontrol altına alınmasını, annelere esnek çalışma imkanları ve buna bağlı olarak kreş desteği sağlayarak, izin verilen yerler dışında kürtaj yapanlara ve yaptıranlara 2-4 yıl hapis cezası gibi kısıtlayan düzenlemeler getirilmek isteniyor. AKP iktidarı varolan ataerkil neoliberal ilişkiler üzerinden tırmanan kadın düşmanlığını toplumu yönetmekte yükselen bir değere dönüştürmenin adımlarını attı. Son olarak kadın emeği ve bedeni üzerinde sınırsız erkek tahakkümü inşa etmek üzere kürtajı yasaklama girişimine karşı açığa çıkan tepkiler, aslında toplumun bütününden yükselen AKP karşıtı tepkilerin kadınlar tarafından dile getirilmesi oldu. Toplumsal muhalefetin yenilenmesinde temel bir dinamik olan kadın hareketi, iktidarın bu gayri meşru girişimini kısmen bastırmış oldu. Türkiye’nin dört bir yanında örgütlü veya örgütsüz binlerce kadın AKP’nin kadın düşmanlığına karşı kendi hayatında söz ve karar sahibi olduğunu sokağa çıkarak gösterdi. Militan, kitlesel eylemler ve mitinglerle bir meydan okumaya dönüşen bu yeni kadın hareketi dalgası karşısında geri adım atmak zorunda kalan AKP’li bakanlar, kadınları sindirmek, susturmak üzere ideologlarını devreye soktu. En temel savları olan “kadın- erkek eşitsizliği”ni yeniden üretmeye koyuldular. AKP’nin kalemşörleri kendi kitlelerine kürtaj tartışmaları üzerinden sırayla seminerler vermeye başladılar. Irkçılıkta ve kadın düşmanlığında aşırı doz anlamına gelen bu çıkışın basit bir gündem değiştirme girişimi olmadığı, kürtajın sınırlandırılması yani fiilen yasaklanması programının ana hatları ortaya çıktıkça belli oldu. AKP kadın düşmanlığında artık sınır tanımıyor. İktidarının 3. dönemi olarak tarif edilen ve artık en ufak bir demokratik adımın, görüntünün dahi kozmetik olarak algılandığı AKP cephesi için kadın düşmanlığı hem gerici tabanına vereceği mesaj açısından oldukça elverişli bir zemin sunuyor, hem de sermayenin arayıp da bulamadığı bir programın köşe taşlarını oluşturuyor. AKP, neoliberal programını toplumun gericileştirilmesi programıyla iç içe sürdürürken, bunu kadınların ve erkeklerin rollerini yeniden en gerici biçimlerde tahkim ederek yapıyor. Emeğin değersizleştirilmesi, bedenin denetlenmesi AKP iktidarı kadınların emeğinin daha da değersizleştirilmesi, güvencesizleştirilmesi, sosyal hizmetlerin özelleştirilmesi sürecinin kadının ev içindeki ücretsiz emeğine dayandırılması, kadınların sosyal güvencede babaya, kocaya bağımlı kılınması gibi neoliberal adımlarını hızla atarken, tüm bu programın uygulanması sürecini toplumun gericileştirilmesi-muhafazakârlaştırılması programını hayata geçirerek sağladı. Bu noktada kadının bedeninin, kimliğinin denetim altına alınması emek sömürüsünün derinleştirilmesi sürecinin güvence altına alınmasını sağlıyor. Yeni muhafazakarlık kadına düşman AKP iktidarı kadınları güya istihdama katarken, “güçlendirirken” kısacası neoliberal adımlarını atarken, yeni muhafazakar saldırılarına da hız kazandırdı. Anneliğin, ailenin yüceltilmesi, kadının ancak aile içinde “makbul yurttaş” sayılması, Bakanlığın (ismindeki kadın vurgusu atılarak) Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı olarak yeniden yapılandırılması, bu süreçte ortaya dökülüveren kadın düşmanı sözler, söylemler, uygulamalar, kadın erkek eşitsizliğinin doğallaştırılması, fıtrata bağlanması, Aile Şuralarında alınan kararların adım adım hayata geçirilmesi kısacası kadınların cemaatin, patronların ve erkeklerin kölesi haline getirilmeye çalışıldığı bir düzen bu saldırılar eşliğinde kurulmaya çalışılıyor. AKP iktidarı, kürtaj hakkı başta olmak üzere doğum kontrol ve diğer tüm üreme hakları, kadına kendi bedeni üzerinde söz ve karar hakkı tanıdığı için, öncelikle bu hakları hedef almıştır. Kadının emeğin yeniden üretimi sürecindeki işlevi olan doğurganlığını, kadının kontrolüne bırakmak yerine kendi denetimi altına almak isteyenler, kadının toplumsal varlığını ancak doğurganlığı ile eşitleyerek, kendi erkek egemen kapitalist sistemlerinin sürekliliğini bu yolla sağlamaya çalışmaktadır. Neoliberal gerici AKP iktidarı kadın bedenini daha sıkı bir denetim altına almak amacıyla kadın bedenine yönelik özel bir denetim sistemi kurmaya çalışmış; fişlemeler, tıbbın denetim altına alınması, doğumun-doğurganlığın-doğum kontrolünün bir suç-güvenlik konusu haline getirilmesi, kürtaj yasağı bu sürecin parçaları olarak devreye sokulmuştur. Kürtajın yasaklanması girişimi bu saldırının koçbaşı olarak torbadan çıkarıldı. Kürtaj hakkı nedir Kürtajın yasaklanmasına ilişkin tartışmalarda AKP’nin toplumu din, vicdan, ahlak gibi değerler etrafında saflaştırmaya çalışmasına tanık olduk. Bu süreçte ana eksen tıpkı ABD’deki yeni muhafazakarların, kilisenin söylemlerinde olduğu gibi “yaşam hakkı” üzerinden şekillendirilmeye çalışıldı. Bu noktada ceninin yaşam hakkının savunulmasına, annenin (kadının değil) bir canlıyı öldürmeye hakkının olmadığına, hatta Melih Gökçek tarafından sarfedilen tecavüze uğrayan kadının bebeğini öldürmesi yerine kendisinin ölmesi gerektiğine kadar değişik birçok tonda söylemle kürtaj yasağı savunusu üzerinden adeta bir deli gömleği topluma giydirilmeye çalışıldı. Ancak AKP’nin mayası bu kez tutmadı. Bilimin ışığında karar verilsin dediler, olmadı; Diyanet’e açıklama yaptırdılar yine olmadı. Çünkü kürtaj hakkı, tüm kadınların tarihsel olarak bildikleri gibi kadınların özgürce yaşama hakkıdır. Kendi bedenleri, yaşamları üzerinde söz ve karar sahibi olma haklarıdır. Kadınların sonlandırmak istedikleri gebeliklerini sonlandıramaması onların bedenlerinin tahakküm altına alınması demektir. Ancak kürtaj hakkı kadının neoliberal düzenin dayattığı bir birey modelinin sınırlarına hapsolan bir tercih değil, aksine verili erkek egemen toplumsal koşulların değiştirilmesini talep eden (zorunluluktan doğan) toplumsal bir haktır. Kadınların keyfiyet olarak değil çoğu zaman zorunluluktan gerçekleştirdiği kürtajın yasaklanması girişimi, kadınların iradelerinin ellerinden alınması anlamına gelmektedir. AKP’nin bu süreçte sarıldığı argümanlardan biri de kürtajın bir doğum kontrol yöntemi haline geldiği oldu. Elbette kürtaj kadınların hobi olarak geçirdiği bir operasyon değildir, keyfiyet hiç değildir. Bu söylem de erkek egemen kapitalist düzenin klişelerine takılmaktan kurtulamıyor; AKP kadının kürtajı doğum kontrol yöntemi olarak devreye soktuğu tezini ileri sürerken istenmeyen gebeliklerde erkeğin ve paralı ve erkek merkezli üreme sağlığı sisteminin rolünü gizlemeye çalışıyor. Kürtaj hakkı mücadelesinin taleplerinden biri de bu nedenle AKP iktidarına da en azından lafını ettirmeyi başardığı erkeklerin korunmasına (üstelik tıbben başarı yüzdesi daha yüksek olduğu gerçeğini de akıldan çıkarmadan) öncelik verilmesidir. Kadınların kürtaj hakkını talep etmesi kürtajın hangi koşullarda zorunluluk haline geldiğinin de (erkeklerin sorumluluğunun göz ardı edilmesi ve çocuk bakımının kadın (anne) üzerinden kurgulanması) teşhir edilmesini beraberinde getirmelidir. Üstelik tıpkı sezaryenin sınırlandırılmasında olduğu gibi sorunu yaratan da bundan şikayet eden de yine AKP iktidarıdır. Sağlığın piyasalaştırılmasının adımlarının artık neredeyse tamamlandığı, birinci basamak sağlık hizmetlerinin yok edildiği, ebelik kurumunun ortadan kaldırıldığı, doğum kontrol hizmetlerine erişimin sınırlandırıldığı ve çerçevesi henüz netleşmese de gebe takibinin evli olmayan hamile kadınları fişlemenin bir aracına ve dolayısıyla da baskıya dönüşeceği bir ortamda kadınları kürtaja yönelmekle suçlamak ancak neoliberal gerici bir hayal gücünün ürünü olabilir. Kürtaj hakkı mücadelesi tek başına yasalarla verilmiş bir hakkın savunulması mücadelesi değildir, aksine kadınların yaşamlarını belirleyebilme, söz-karar hakkına sahip olma mücadelesidir. Kadınlara yönelen bu kadın düşmanı girişimi boşa çıkarmak Türkiye halklarına karanlıktan başka bir dünya vaat etmeyen AKP iktidarının neoliberal gerici iktidarının programının durdurulması anlamına gelmektedir. Kadınların bedenlerine uzanan sömürgeci, gerici eli itmek eşit ve özgür bir dünyayı kurma mücadelesinin bir adımıdır. Bu nedenle sadece kendimiz, kendi özgürlüğümüz için değil, insanlığın özgürleşmesi için adımları önden atmaya, sokaklara… Dilşat Aktaş Halkevleri Kadın Sekreteri

0 yorum ---- Kürtaj hakkını savunma mücadelesi eşitlik ve özgürlük mücadelesidir

Etkinliklere katılmak için aşağıdaki boş kutuya varsa görüşünüzle birlikte Ad-Soyad ve Mesleğinizi belirtmeniz yeterlidir.

  Şemsiye! Şemsiye!

8 Mart Yaklaşıyor!

2011 Kadınlara Sosyal Güvence Copyleft